بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلُونَ
Falamma jaaa'a Aala Lootinil mursaloon
Elçiler Lut ailesine geldikleri zaman.
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌۭ مُّنكَرُونَ
Qaala innakum qawmum munkaroon
O, siz dedi tanınmamış kimselersiniz.
قَالُوا۟ بَلْ جِئْنَٰكَ بِمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَمْتَرُونَ
Qaaloo bal ji'naaka bimaa kaanoo feehi yamtaroon
Onlar, biz dediler, onların şüphe ettikleri şeyi getirdik.
وَأَتَيْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Wa atainaaka bilhaqqi wa innaa lasaadiqoon
O gerçek haberle geldik sana ve biz doğru sözlüyüz.
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍۢ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَٱتَّبِعْ أَدْبَٰرَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌۭ وَٱمْضُوا۟ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
Fa asri bi ahlika biqit'im minal laili wattabi' adbaarahum wa laa yaltafit minkum ahadunw wamdoo haisu tu'maroon
Gece yarısından sonra aileni yola çıkar, sen de artlarına düş, hiçbiriniz arkanıza bakmayın, emrolunacak yere geçingidin.
وَقَضَيْنَآ إِلَيْهِ ذَٰلِكَ ٱلْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقْطُوعٌۭ مُّصْبِحِينَ
Wa qadainaaa ilaihi zaalikal amra anna daabira haaa'ulaaa'i maqtoo'um musbiheen
Ve bu işi ona vahyettik de hiç şüphe yok ki dedik, sabah çağı bunların kökleri kesilir.
وَجَآءَ أَهْلُ ٱلْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
Wa jaaa'a ahlul madeenati yastabshiroon
Şehir halkı, birbirlerini müjdeleyerek misafirlerin yanına geldi.
قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيْفِى فَلَا تَفْضَحُونِ
Qaala inna haaa'ulaaa'i daifee falaa tafdahoon
Lut, bunlar benim konuklarım dedi, onlara karşı utandırmayın beni.
وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ
Wattaqul laaha wa laa tukhzoon
Allah'tan çekinin de mahzun etmeyin beni.
قَالُوٓا۟ أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ ٱلْعَٰلَمِينَ
Qaalooo awalam nanhaka 'anil 'aalameen
Seni konuk kabul etmekten menetmedik miydi dediler.
قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِىٓ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ
Qaala haaa'ulaaa'i banaateee in kuntum faa'ileen
Lut, evlenecekseniz işte kızlarım, onları alın dedi.
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِى سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
La'amruka innahum lafee sakratihim ya'mahoon
Ömrün hakkı için onlar, gafletten adeta sarhoştular, gaflet içinde şaşkın bir haldeydiler.
فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
Fa akhazat humus saihatu mushriqeen
Güneş doğduktan sonra onları bir bağırış, helak ediverdi.
فَجَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةًۭ مِّن سِجِّيلٍ
Faja'alnaa 'aaliyahaa saafilahaa wa amtamaa 'alaihim hijaaratam min sjijjeel
Ülkelerinin altını üstüne getirdik, üstlerine balçıktan meydana gelmiş taşlar yağdırdık.
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
Inna fee zaalika la Aayaatil lilmutawassimeen
Şüphe yok ki bunda düşünenlere ibretler var.
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍۢ مُّقِيمٍ
Wa innahaa labi sabeelim muqeem
Ve şüphe yok ki o şehir, hala herkesin yol uğrağı olan bir yerde.
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Inna fee zaalika la Aayatal lilmu'mineen
Şüphe yok ki bunda, inananlar için bir delil var.
وَإِن كَانَ أَصْحَٰبُ ٱلْأَيْكَةِ لَظَٰلِمِينَ
Wa in kaana Ashaabul Aikati lazaalimeen
Ashab-ı Eyke de gerçekten zalimdi.
فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍۢ مُّبِينٍۢ
Fantaqamnaa minhum wa innahumaa labi imaamim mubeen
Öcaldık onlardan; iki şehir de apaçık görünmede, yol uğrağında hala.
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَٰبُ ٱلْحِجْرِ ٱلْمُرْسَلِينَ
Wa laqad kazzaba ashaabul Hijril mursaleen
Ashabı Hicr de peygamberini inkar etti.
وَءَاتَيْنَٰهُمْ ءَايَٰتِنَا فَكَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
Wa aatainaahum Aayaatinaa fakaanoo 'anhaa mu'rideen
Delillerimizi göstermiştik onlara, fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.
وَكَانُوا۟ يَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ
Wa kaanoo yanhitoona minal jibaali buyootan aamineen
Ve evlerini dağlarda oyarlar, emin bir halde yaşarlardı.
فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
Fa akhazat humus saihatu musbiheen
Sabah çağına erdikleri gibi bir bağırış yüzünden helak olup gittiler.
فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ
Famaaa aghnaa 'anhum maa kaanoo yaksiboon
Kazandıkları mal ve servet, azabı defedemedi onlardan.
وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ ۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَءَاتِيَةٌۭ ۖ فَٱصْفَحِ ٱلصَّفْحَ ٱلْجَمِيلَ
Wa maa khalaqnas samaawaati wal arda wa maa bainahumaaa illaa bilhaqq; wa innas Saa'ata la aatiyatun fasfahis safhal jameel
Ve biz, gökleri ve yeryüzünü abes olarak halketmedik ve kıyamet, mutlaka gelecektir, aldırış bile etme, bir hoşça vaz geç onlardan şimdilik.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ
Inna Rabbaka Huwal khallaaqul 'aleem
Şüphe yok ki Rabbin, her şeyi yaratandır ve her şeyi bilir.
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَٰكَ سَبْعًۭا مِّنَ ٱلْمَثَانِى وَٱلْقُرْءَانَ ٱلْعَظِيمَ
Wa laqad aatainaaka sab'am mnal masaanee wal Qur-aanal 'azeem
Andolsun ki biz sana, tekrarlanan yedi ayeti ve pek büyük olan Kur'an'ı verdik.
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًۭا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Laa tamuddanna 'ainaika ilaa maa matta 'naa biheee azwaajam minhum wa laa tahzan 'alaihim wakhfid janaahaka lilmu 'mineen
Onlara verdiğimiz mala, evlada göz dikme, onlar için tasalanıp gam yeme, inananlara karşı kanadını indir, onları koru, onlara karşı mütevazı ol.
وَقُلْ إِنِّىٓ أَنَا ٱلنَّذِيرُ ٱلْمُبِينُ
Wa qul inneee anan nazeerul mubeen
Ve de ki: Hiç şüphe yok ki ben, gerçekten de bir korkutucuyum.
كَمَآ أَنزَلْنَا عَلَى ٱلْمُقْتَسِمِينَ
Kamaaa anzalnaa 'alal muqtasimeen
Nitekim bölükbölük olanlara da indirmiştik.