بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَٱلْفَجْرِ
Wal-Fajr
Andolsun ağaran sabaha.
وَلَيَالٍ عَشْرٍۢ
Wa layaalin 'ashr
Ve on geceye.
وَٱلشَّفْعِ وَٱلْوَتْرِ
Wash shaf'i wal watr
Ve çifte ve teke.
وَٱلَّيْلِ إِذَا يَسْرِ
Wallaili izaa yasr
Ve ışırken geceye.
هَلْ فِى ذَٰلِكَ قَسَمٌۭ لِّذِى حِجْرٍ
Hal fee zaalika qasamul lizee hijr
Bu antta büyük bir şey yok mu aklı başında olana?
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ
Alam tara kaifa fa'ala rabbuka bi'aad
Görmedin mi Rabbin neler yaptı Âd'a?
إِرَمَ ذَاتِ ٱلْعِمَادِ
Iramaa zaatil 'imaad
Direklerle dolu İrem'e.
ٱلَّتِى لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِى ٱلْبِلَٰدِ
Allatee lam yukhlaq misluhaa fil bilaad
Öylesine bir şehirdi ki yaratılmamıştı eşi şehirler arasında.
وَثَمُودَ ٱلَّذِينَ جَابُوا۟ ٱلصَّخْرَ بِٱلْوَادِ
Wa samoodal lazeena jaabus sakhra bil waad
Ve vadileri oyan, kayaları kesen Semud'a.
وَفِرْعَوْنَ ذِى ٱلْأَوْتَادِ
Wa fir'awna zil awtaad
Ve direk gibi sağlam kumandanları olan Firavun'a?
ٱلَّذِينَ طَغَوْا۟ فِى ٱلْبِلَٰدِ
Allazeena taghaw fil bilaad
Öylesine ki azdılar şehirlerde.
فَأَكْثَرُوا۟ فِيهَا ٱلْفَسَادَ
Fa aksaroo feehal fasaad
Derken bozgunculuğu çoğalttılar oralarda.
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ
Fasabba 'alaihim Rabbuka sawta 'azaab
Derken Rabbin de onlara bir azap kamçısıdır, yağdırdı.
إِنَّ رَبَّكَ لَبِٱلْمِرْصَادِ
Inna Rabbaka labil mirsaad
Şüphe yok ki Rabbin kullarının yollarında, pusudadır, onları görüp gözetir.
فَأَمَّا ٱلْإِنسَٰنُ إِذَا مَا ٱبْتَلَىٰهُ رَبُّهُۥ فَأَكْرَمَهُۥ وَنَعَّمَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّىٓ أَكْرَمَنِ
Fa ammal insaanu izaa mab talaahu Rabbuhoo fa akramahoo wa na' 'amahoo fa yaqoolu Rabbeee akraman
İnsan, öyle bir mahluktur ki Rabbi, onu sınadı da büyüttü, ve nimetler verdi mi, Rabbim der, layıktım da büyüttün beni.
وَأَمَّآ إِذَا مَا ٱبْتَلَىٰهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّىٓ أَهَٰنَنِ
Wa ammaaa izaa mabtalaahu faqadara 'alaihi rizqahoo fa yaqoolu Rabbeee ahaanan
Ve fakat sınadı da rızkını daralttı mı, Rabbim der, alçalttı beni.
كَلَّا ۖ بَل لَّا تُكْرِمُونَ ٱلْيَتِيمَ
Kalla bal laa tukrimooo nal yateem
İş öyle değil, hayır; siz, ne yetimi ağırlıyorsunuz.
وَلَا تَحَٰٓضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ
Wa laa tahaaaddoona 'alaata'aamil miskeen
Ve ne birbirinizi, yoksulu doyurmaya teşvik ediyorsunuz.
وَتَأْكُلُونَ ٱلتُّرَاثَ أَكْلًۭا لَّمًّۭا
Wa taakuloonat turaasa aklal lammaa
Ve mirası, habbesine dek yiyorsunuz.
وَتُحِبُّونَ ٱلْمَالَ حُبًّۭا جَمًّۭا
Wa tuhibboonal maala hubban jammaa
Ve malı, alabildiğine seviyorsunuz.
كَلَّآ إِذَا دُكَّتِ ٱلْأَرْضُ دَكًّۭا دَكًّۭا
Kallaaa izaaa dukkatil ardu dakkan dakka
İş öyle değil, hayır, yer bir kere paramparça olup dümdüz bir hale geldi mi.
وَجَآءَ رَبُّكَ وَٱلْمَلَكُ صَفًّۭا صَفًّۭا
Wa jaaa'a Rabbuka wal malaku saffan saffaa
Ve Rabbinin emri gelip çattı da melekler, safsaf oldu mu.
وَجِا۟ىٓءَ يَوْمَئِذٍۭ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍۢ يَتَذَكَّرُ ٱلْإِنسَٰنُ وَأَنَّىٰ لَهُ ٱلذِّكْرَىٰ
Wa jeee'a yawma'izim bi jahannnam; Yawma 'iziny yatazakkarul insaanu wa annaa lahuz zikraa
Ve o gün cehennem, ortaya çıktı mı, insan, öğüt alır, anlar ama öğütün, anlayışın artık ne faydası var ona?
يَقُولُ يَٰلَيْتَنِى قَدَّمْتُ لِحَيَاتِى
Yaqoolu yaa laitanee qaddamtu lihayaatee
Keşke der, önceden, daha sağken iyilik etseydim.
فَيَوْمَئِذٍۢ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُۥٓ أَحَدٌۭ
Fa Yawma izil laa yu'azzibu 'azaabahooo ahad
Derken o gün öylesine bir azaplandırır onu ki kimsecikler, o çeşit azab edemez.
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُۥٓ أَحَدٌۭ
Wa laa yoosiqu wasaaqa hooo ahad
Ve öylesine bağlar onu ki kimsecikler, o çeşit bağlayamaz.
يَٰٓأَيَّتُهَا ٱلنَّفْسُ ٱلْمُطْمَئِنَّةُ
Yaaa ayyatuhan nafsul mutma 'innah
Ey iyideniyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can.
ٱرْجِعِىٓ إِلَىٰ رَبِّكِ رَاضِيَةًۭ مَّرْضِيَّةًۭ
Irji'eee ilaa Rabbiki raadiyatam mardiyyah
Dön Rabbine, ondan razı olarak ve rızasını kazanmış bulunarak.
فَٱدْخُلِى فِى عِبَٰدِى
Fadkhulee fee 'ibaadee
Artık katıl kullarımın arasına.
وَٱدْخُلِى جَنَّتِى
Wadkhulee jannatee
Ve gir cennetime.