بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَٱلذَّٰرِيَٰتِ ذَرْوًۭا
Waz-zaariyaati zarwaa
O tozutup savuranlara/o kırıp un-ufak edenlere,
فَٱلْحَٰمِلَٰتِ وِقْرًۭا
Falhaamilaati wiqraa
O ağırlık taşıyanlara,
فَٱلْجَٰرِيَٰتِ يُسْرًۭا
Faljaariyaati yusraa
O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere,
فَٱلْمُقَسِّمَٰتِ أَمْرًا
Falmuqassimaati amraa
O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki,
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۭ
Innamaa too'adoona la-saadiq
Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur.
وَإِنَّ ٱلدِّينَ لَوَٰقِعٌۭ
Wa innad deena la waaqi'
Ve din, şaşmaz bir olgudur.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلْحُبُكِ
Wassamaaa'i zaatil hubuk
Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe,
إِنَّكُمْ لَفِى قَوْلٍۢ مُّخْتَلِفٍۢ
Innakum lafee qawlim mukhtalif
Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz.
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Yu'faku 'anhu man ufik
Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.
قُتِلَ ٱلْخَرَّٰصُونَ
Qutilal kharraasoon
Kahrolsun o düzenbaz yalancılar,
ٱلَّذِينَ هُمْ فِى غَمْرَةٍۢ سَاهُونَ
Allazeena hum fee ghamratin saahoon
Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler.
يَسْـَٔلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ ٱلدِّينِ
Yas'aloona ayyaana yawmud Deen
Sorarlar: "Ne zaman o din günü?"
يَوْمَ هُمْ عَلَى ٱلنَّارِ يُفْتَنُونَ
Yawma hum 'alan naari yuftanoon
O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır.
ذُوقُوا۟ فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تَسْتَعْجِلُونَ
Zooqoo fitnatakum haa zal lazee kuntum bihee tas ta'jiloon
Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz!
إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍ
Innal muttaqeena fee jannaatinw wa 'uyoon
Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır;
ءَاخِذِينَ مَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ
Aakhizeena maaa aataahum Rabbuhum; innahum kaanoo qabla zaalika muhsineen
Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.
كَانُوا۟ قَلِيلًۭا مِّنَ ٱلَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
kaanoo qaleelam minal laili maa yahja'oon
Gecenin pek azında uyumaktaydılar.
وَبِٱلْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Wa bilashaari hum yastaghfiroon
Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.
وَفِىٓ أَمْوَٰلِهِمْ حَقٌّۭ لِّلسَّآئِلِ وَٱلْمَحْرُومِ
Wa feee amwaalihim haqqul lissaaa'ili walmahroom
İhtiyaç sahibi için, yoksun için bir hak vardı mallarında onların.
وَفِى ٱلْأَرْضِ ءَايَٰتٌۭ لِّلْمُوقِنِينَ
Wa fil ardi aayaatul lilmooqineen
Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.
وَفِىٓ أَنفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Wa feee anfusikum; afalaa tubsiroon
Benliklerinizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?
وَفِى ٱلسَّمَآءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Wa fissamaaa'i rizqukum wa maa too'adoon
Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.
فَوَرَبِّ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ إِنَّهُۥ لَحَقٌّۭ مِّثْلَ مَآ أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
Fawa Rabbis samaaa'i wal ardi innahoo lahaqqum misla maa annakum tantiqoon
Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.
هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ ٱلْمُكْرَمِينَ
Hal ataaka hadeesu daifi Ibraaheemal mukrameen
Geldi mi sana İbrahim'in ikram edilen konuklarının haberi?
إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَقَالُوا۟ سَلَٰمًۭا ۖ قَالَ سَلَٰمٌۭ قَوْمٌۭ مُّنكَرُونَ
Iz dakhaloo 'alaihi faqaaloo salaaman qaala salaamun qawmum munkaroon
Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.
فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهْلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجْلٍۢ سَمِينٍۢ
Faraagha ilaaa ahlihee fajaaa'a bi'ijlin sameen
Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.
فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Faqarrabahooo ilaihim qaala alaa taakuloon
Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةًۭ ۖ قَالُوا۟ لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍۢ
Fa awjasa minhm khee fatan qaaloo laa takhaf wa bashsharoohu bighulaamin 'aleem
O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.
فَأَقْبَلَتِ ٱمْرَأَتُهُۥ فِى صَرَّةٍۢ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌۭ
Fa aqbalatim ra-atuhoo fee sarratin fasakkat wajhahaa wa qaalat 'ajoozun 'aqeem
Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"
قَالُوا۟ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْعَلِيمُ
Qaaloo kazaaliki qaala Rabbuki innahoo huwal hakeemul 'aleem
Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur.