Amharic - ሳዲቅ & ሳኒ ሐቢብ Arabic - تفسير المیسر Azərbaycanca - Alikhan Musayev Bengali - জহুরুল হক Bosnian - Besim Korkut Deutsch - Abu Rida Muhammad ibn Ahmad Deutsch - Bubenheim & Elyas Deutsch - Adel Theodor Khoury English - Sayyid Abul Ala Maududi English - Saheeh International English - Mohammad Habib Shakir English - Abdullah Yusuf Ali Español - Muhammad Isa García Farsi - آیتی Français - Muhammad Hamidullah Indonesian - Kementerian Agama Italiano - Hamza Roberto Piccardo Japanese - 日本語翻訳 Korean - 한국어 번역 Kurdish - تهفسیری ئاسان Malay - Basmeih Русский - Эльмир Кулиев Русский - Аль-Мунтахаб Svenska - Bernström Tajik - Оятӣ Türkçe - Abdulbakî Gölpınarlı Türkçe - Yasar Nuri Öztürk Tatarça - Ногмани тәфсире Українська - Михайло Якубович Urdu - جالندہری Ozbek - Мухаммад Содик Chinese - 穆罕默德马健
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
جَنَّٰتِ عَدْنٍ ٱلَّتِى وَعَدَ ٱلرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُۥ بِٱلْغَيْبِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ وَعْدُهُۥ مَأْتِيًّۭا
Jannaati 'adninil latee wa'adar Rahmaanu ibaadahoo bilghaib; innahoo kaana wa'duhoo maatiyyaa
Ebedi Adn cennetlerine girerler ki rahman, kullarının gıyabında, onlara vaadetmiştir bu cennetleri. Şüphe yok ki onun vaadi, mutlaka yerine gelir.
لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَٰمًۭا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةًۭ وَعَشِيًّۭا
Laa yasma'oona feehaa laghwan illaa salaamaa; wa lahum rizquhum feehaa bukratanw wa 'ashiyyaa
Orada manasız bir söz işitmeyecekler, ancak esenlik size sözünü duyacaklar ve sabahakşam, rızıkları gelecek onlara.
تِلْكَ ٱلْجَنَّةُ ٱلَّتِى نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّۭا
Tilkal jannatul latee oorisu min 'ibaadinaa man kaana taqiyyaa
Öylesine cennettir ki kullarımızdan kim, bizden çekinirse ona miras vereceğiz o cenneti.
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُۥ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّۭا
Wa maa natanazzalu illaa bi amri Rabbika lahoo maa baina aideenaa wa maa khalfanaa wa maa baina zaalik; wa maa kaana Rabbuka nasiyyaa
Biz melekler, ancak Rabbinin emriyle inebiliriz; onundur ne varsa ilerimizde ve ne varsa gerimizde ve ne varsa ikisi arasında ve Rabbin, hiçbir şeyi unutmaz.
رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَٱعْبُدْهُ وَٱصْطَبِرْ لِعِبَٰدَتِهِۦ ۚ هَلْ تَعْلَمُ لَهُۥ سَمِيًّۭا
Rabbus samaawaati wal ardi wa maa bainahumaa fa'bud hu wastabir li'ibaadatih; hal ta'lamu lahoo samiyyaa
Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisi arasında ne varsa hepsinin, ona kulluk et ve dayan ona ibadet etmede, onun Adıyla anılan başka bir varlık bilir misin?
وَيَقُولُ ٱلْإِنسَٰنُ أَءِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا
Wa yaqoolul insaanu 'aizaa maa mittu lasawfa ukhraju haiyaa
Ve insan der ki: Ben öleceğim de sonra dirilip kabirden mi çıkarılacağım?
أَوَلَا يَذْكُرُ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـًۭٔا
awalaa yazkurul insaanu annaa khalaqnaahu min qablu wa lam yaku shai'aa
İnsan hiç mi düşünmez ki o hiçbir şey değilken daha önce biz yarattık onu.
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَٱلشَّيَٰطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّۭا
Fawa Rabbika lanahshu rannahum wash shayaateena summa lanuhdirannahum hawla jahannama jisiyyaa
Andolsun Rabbine onları da, Şeytanları da haşredeceğiz de sonra onları, diz çökmüş bir halde cehennemin çevresine getireceğiz.
ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى ٱلرَّحْمَٰنِ عِتِيًّۭا
Summa lananzi 'anna min kulli shee'atin aiyuhum ashaddu 'alar Rahmaani 'itiyyaa
Sonra hangi taife, rahmana karşı en fazla azgınlıkta bulunduysa onu ayırıp önce cehenneme atacağız.
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِٱلَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّۭا
Summa lanahnu a'lamu billazeena hum awlaa bihaa siliyyaa
Sonra elbette biz daha iyi biliriz cehenneme girmeye daha layık olanı.
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًۭا مَّقْضِيًّۭا
Wa im minkum illaa waa riduhaa; kaana 'alaa Rabbika hatmam maqdiyyaa
Sizden bir tek kişi bile yoktur ki oraya uğramasın; bu, Rabbinin takdir ettiği bir şeydir.
ثُمَّ نُنَجِّى ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوا۟ وَّنَذَرُ ٱلظَّٰلِمِينَ فِيهَا جِثِيًّۭا
Summa nunajjil lazeenat taqaw wa nazaruz zaalimeena feehaa jisiyyaa
Sonra çekinenleri kurtarırız, zalimleriyse dizüstü çökmüş bir halde bırakırız orada.
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٍۢ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَىُّ ٱلْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌۭ مَّقَامًۭا وَأَحْسَنُ نَدِيًّۭا
Wa izaa tutlaa 'alaihim Aayaatunaa baiyinaatin qaalal lazeena kafaroo lillazeena aamanooo aiyul fareeqaini khairum maqaamanw wa ahsanu nadiyyaa
Onlara ayetlerimiz, apaçık okununca kafir olanlar, iki bölükten dediler, hangisinin durağı daha hayırlı, meclisi daha güzel?
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَٰثًۭا وَرِءْيًۭا
Wa kam ahlaknaa qablahum min qarnin hum ahsanu asaasanw wa ri'yaa
Onlardan önce nice ümmetler helak ettik ki mal bakımından da daha güzel mallara sahipti onlar, gösteriş bakımından da.
قُلْ مَن كَانَ فِى ٱلضَّلَٰلَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ ٱلرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰٓ إِذَا رَأَوْا۟ مَا يُوعَدُونَ إِمَّا ٱلْعَذَابَ وَإِمَّا ٱلسَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّۭ مَّكَانًۭا وَأَضْعَفُ جُندًۭا
Qul man kaana fidda laalati falyamdud lahur Rahmaanu maddaa; hattaaa izaa ra aw maa yoo'adoona immal 'azaaba wa immas Saa'ata fasa ya'lamoona man huwa sharrum makaananw wa ad'afu jundaa
De ki: Kim sapıklıktaysa rahman, onun sapıklığını uzattıkça uzatır da sonunda azap olsun, kıyamet olsun, kendilerine vaat olunan şeyi görür bu çeşit adamlar ve görünce de bilirler kimin yurdu daha hayırlıymış ve kimin kuvveti daha zayıf.
وَيَزِيدُ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ٱهْتَدَوْا۟ هُدًۭى ۗ وَٱلْبَٰقِيَٰتُ ٱلصَّٰلِحَٰتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًۭا وَخَيْرٌۭ مَّرَدًّا
Wa yazeedul laahul lazeenah tadaw hudaa; wal baaqiyaatus saalihaatu khairun 'inda Rabbika sawaabanw wa khairum maraddaa
Ve Allah, hidayete erenlerin hidayetini arttırdıkça arttırır ve ebedi kalacak iyi işler, Rabbinin katında sevapça da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlı.
أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى كَفَرَ بِـَٔايَٰتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًۭا وَوَلَدًا
Afara'aytal lazee kafara bi Aayaatinaa wa qaala la oota yanna maalanw wa waladaa
Gördün mü delillerimizi inkar edeni ve elbette bana mal da verilecek, evlat da diyeni?
أَطَّلَعَ ٱلْغَيْبَ أَمِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحْمَٰنِ عَهْدًۭا
Attala'al ghaiba amitta khaza'indar Rahmaani 'ahdaa
Gizli olan bir şeyi mi anlamış, yoksa rahmandan bir söz mü almış?
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُۥ مِنَ ٱلْعَذَابِ مَدًّۭا
Kallaa; sanaktubu maa yaqoolu wa namuddu lahoo minal 'azaabi maddaa
Haşa söylediğini yazarız onun ve azabını uzattıkça uzatırız.
وَنَرِثُهُۥ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًۭا
Wa narisuhoo maa yaqoolu wa yaateenaa fardaa
Söylediği şeylere biz mirasçı oluruz ve o bize yapayalnız gelir.
وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةًۭ لِّيَكُونُوا۟ لَهُمْ عِزًّۭا
Wattakhazoo min doonil laahi aalihatal liyakoonoo lahum 'izzaa
Onlar, kendilerine bir yücelik versinler, şefaatçi olsunlar diye Allah'tan başka mabutlar kabul etmişlerdir.
كَلَّا ۚ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا
Kallaa; sa yakfuroona bi'ibaadatihim wa yakoonoona 'alaihim diddaa
Haşa. Onların kulluğunu inkar edecek o mabut sandıkları şeyler ve onlara düşman kesilecek onlar.
أَلَمْ تَرَ أَنَّآ أَرْسَلْنَا ٱلشَّيَٰطِينَ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّۭا
Alam tara annaaa arsalnash Shayaateena 'alal kaafireena ta'uzzuhum azzaa
Görmez misin, biz kafirlere. onları boyuna taciz edecek Şeytanlar gönderdik.
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّۭا
Falaa ta'jal alaihim innamaa na 'uddu lahum 'addaa
Onların azaba uğraması için acele etme, biz ancak yıllarını, günlerini saymadayız onların.
يَوْمَ نَحْشُرُ ٱلْمُتَّقِينَ إِلَى ٱلرَّحْمَٰنِ وَفْدًۭا
Yawma nahshurul muttaqeena ilar Rahmaani wafdaa
O gün, çekinenleri bölükbölük, rahmanın huzurunda haşrederiz.
وَنَسُوقُ ٱلْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًۭا
Wa nasooqul mujrimeena ilaa Jahannama wirdaa
Ve mücrimleri susamış bir halde cehenneme sevk ederiz.
لَّا يَمْلِكُونَ ٱلشَّفَٰعَةَ إِلَّا مَنِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحْمَٰنِ عَهْدًۭا
Laa yamlikoonash shafaa'ta illaa manittakhaza 'indar Rahmaani 'ahdaa
Rahmandan ahd almış olanlardan başkaları şefaat de edemez.
وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَلَدًۭا
Wa qaalut takhazar Rahmaanu waladaa
Ve dediler ki: Rahman, oğul edindi.
لَّقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا إِدًّۭا
Laqad ji'tum shai'an iddaa
Andolsun ki pek çirkin bir söz söylediniz.
تَكَادُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ ٱلْأَرْضُ وَتَخِرُّ ٱلْجِبَالُ هَدًّا
Takaadus samaawaatu yatafattarna minhu wa tanshaq qul ardu wa takhirrul jibaalu haddaa
Öylesine bir söz ki neredeyse gökler parçalanacak ve yer yarılacak ve dağlar dağılıp çökecek.