Wa an alqi 'asaaka falam maa ra aahaa tahtazzu ka annnahaa jaaannunw wallaa mudbiranw wa lam yu'aqqib; yaa Moosaa aqbil wa laa takhaf innaka minal aamineen
Ve at sopanı yere. Musa, sopayı, bir yılan gibi kıvranıyor görünce geri döndü ve bir daha da oraya gelmemek istedi. Rab, ey Musa dedi, gel ve korkma, şüphe yok ki sen, emniyete erenlerdensin.
Usluk yadaka fee jaibika takhruj baidaaa'a min ghairi sooo'inw wadmum ilaika janaahaka minar rahbi fazaanika burhaanaani mir Rabbika ilaa Fiw'awna wa mala'ih; innahum kaanoo qawman faasiqeen
Elini koynuna koy da bir hastalık yüzünden olmaksızın bembeyaz, parılparıl parlar bir halde çıksın, korkudan yanlarına düşen ellerini kavuştur göğsüne; bu iki şey, Rabbinden, Firavun'a ve ileri gelen adamlarına iki kesin delil; şüphe yok ki onlar, buyruktan çıkmış bir topluluktur.
Wa akhee Haaroonu huwa afsahu minnee lisaanan fa arsilhu ma'iya rid ai yusaddiquneee innee akhaafu ai yukazziboon
Ve kardeşim Harun, dil bakımından benden daha fasih, onu da benimle beraber gönder de bana yardım etsin, gerçeklesin beni, çünkü ben yalanlamalarından korkmaktayım.
Qaala sanashuddu 'adudaka bi akheeka wa naj'alu lakumaa sultaanan falaa yasiloona ilaikumaa; bi Aayaatinaa antumaa wa manit taba'akumal ghaaliboon
Kardeşinle dedi, kolunu kuvvetlendireceğiz ve size öylesine bir kuvvet vereceğiz ki delillerimiz sayesinde size hiçbir fenalıkta bulunamayacaklar; siz ve size uyanlar, üstünsünüz.
Falammaa jaaa'ahum Moosaa bi Aayaatinaa baiyinaatin qaaloo maa haazaaa illaa sihrum muftaranw wa maa sami'naa bihaazaa feee aabaaa'inal awwaleen
Musa, apaçık delillerimizle onlara gelince bu, uydurma bir büyüden başka bir şey değil, gelip geçmiş atalarımız zamanında böyle bir şey duymadık biz dediler.
Wa qaala Moosaa Rabbeee a'alamu biman jaaa'a bilhudaa min 'indihee wa man takoonu lahoo 'aaqibatud daari innahoo laa yuflihuz zaalimoon
Musa dedi ki: Kim hidayetle gelmiştir onun katından ve yurdun sonu, kimin için daha hayırlı olacak, bunu Rabbim, daha iyi bilir; şüphe yok ki zalimler, kurtulmazlar muratlarına ermezler.
Wa qaala Fir'awnu yaaa aiyuhal mala-u maa 'alimtu lakum min ilaahin ghairee fa awqid lee yaa Haamaanu 'alatteeni faj'al lee sarhal la'alleee attali'u ilaaa ilaahi Moosaa wa innee la azunnuhoo minal kaazibeen
Ve Firavun, ey ileri gelenler dedi, ben, benden başka bir mabudunuz olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, balçığa bir ateş yak da tuğla yap bana ve yüksek bir köşk kur, belki oraya çıkar, Musa'nın mabudunu anlarım ve gene de şüphe yok ki ben yalancılardan sanıyorum onu.
Wa laqad aatainaa Moosal Kitaaba mim ba'di maaa ahlaknal quroonal oolaa basaaa'ira linnaasi wa hudanw wa rahmatal la'allahum yata zakkkaroon
Ve andolsun ki gelip geçen eski çağlardaki ümmetleri helak ettikten sonra öğüt alsınlar, ibret alsınlar diye insanlara cangözleri, hidayet ve rahmet olarak Musa'ya kitap verdik.
Wa laakinnaa anshaanaa quroonan fatataawala 'alaihimul 'umur; wa maa kunta saawiyan feee ahli Madyana tatloo 'alaihim Aayaatinaa wa laakinnaa kunnaa mursileen
Fakat biz, Musa'dan sonra da nice nesiller meydana getirdik de ömürleri uzayıp gitti onların ve sen, Medyen halkı içinde oturup ayetlerimizi onlardan okumak suretiyle de bellemedin, fakat biziz onları gönderen.
Wa maa kunta bijaanibit Toori iz naadainaa wa laakir rahmatam mir Rabbika litunzira qawmam maaa ataahum min nazeerim min qablika la'allahum yatazakkaroon
Nida ettiğimiz zaman Tur tarafında da değildin; fakat senden önce kendilerine bir peygamber gelmeyen topluluğu, belki ibret alırlar, öğüt dinlerler diye korkutmak için Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin.
Wa law laaa an tuseebahum museebatum bimaa qaddamat aideehim fa yaqooloo Rabbanaa law laaa arsalta ilainaa Rasoolan fanattabi'a Aayaatika wa nakoona minal mu'mineen
Onlara, elleriyle hazırladıkları bir felaket gelip çatsaydı Rabbimiz derlerdi, bize bir peygamber gönderseydin de delillerine uysaydık ve inananlara katılsaydık.
Falammaa jaaa'ahumul haqqu min 'indinaa qaaloo law laa ootiya misla maaa ootiyaa Moosaa; awalam yakfuroo bimaaa ootiya Moosaa min qablu qaaloo sihraani tazaaharaa wa qaalooo innaa bikullin kaafiroon
Fakat katımızdan o gerçek gelince de Musa'ya verilen mucizeler gibi mucizeler verilseydi ona derler; önce Musa'ya verilen mucizeleri de inkar edip iki büyü, birbirini desteklemede bunlar demediler mi ve şüphesiz biz, hepsini de inkar ediyoruz demediler mi?
Fa il lam yastajeeboo laka fa'lam annamaa yattabi'oona ahwaaa'ahum; w aman adallu mimmanit taba'a hawaahu bighari hudam minal laah; innal laaha laa yahdil qawmaz zaalimeen
Bunu kabul etmezlerse artık bil ki onlar, ancak kendi dileklerine uyuyorlar ve Allah'ın hidayetini bırakıp kendi dileğine uyan kişiden daha sapık kimdir ki? Şüphe yok ki Allah, zalim topluluğu doğru yola sevketmez.
Ulaaa'ika yu'tawna ajrahum marratayni bimaa sabaroo wa yadra'oona bil hasanatis saiyi'ata wa mimmmaa razaq naahum yunfiqoon
İşte onlardır ki mükafatları iki kat verilir onlara sabrettiklerinden dolayı ve onlar, iyilikle giderirler kötülüğü ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden bir kısmını yoksullara harcarlar.
Wa izaa sami'ul laghwa a'radoo 'anhu wa qaaloo lanaaa a'maalunaa wa lakum a'maalukum salaamun 'alaikum laa nabtaghil jaahileen
Ve onlar, kötü ve çirkin söz duyunca yüz çevirirler ve bizim yaptıklarımız derler, bize ait, sizin yaptıklarınız size, esenlik size, biz bilgisizleri dilemez, sevmeyiz.
Wa qaalooo in nattabi'il hudaa ma'aka nutakhattaf min ardinaa; awalam numakkkil lahum haraman aaminany yujbaaa ilaihi samaraatu kulli shai'ir rizqam mil ladunnaa wa laakinna aksarahum laa ya'lamoon
Ve dediler ki: Seninle beraber doğru yola uyarsak yerimizden, yurdumuzdan oluruz, bizi çıkarıverirler buradan. Biz onları, her çeşit yiyeceklerin, meyvelerin getirilip toplandığı emin bir haremde yerleştirmedik mi, onlara katımızdan rızık olarak vermedik mi bunları ve fakat çoğu bilmez.
Wa kam ahlaknaa min qaryatim batirat ma'eeshatahaa fatilka masaainuhum lam tuskam mim ba'dihim illaa qaleelaa; wa kunnaa Nahnul waariseen
Ve biz, geçim bolluğuna nail olmuş ve şükretmemiş nice şehirlerin halkını helak ettik; işte pek azı müstesna, kendilerinden sonra insanlara yurt olmayan evleri ve oralara biz varis olmuşuzdur.
Wa maa kaana Rabbuka muhlikal quraa hattaa yab'asa feee ummihaa Rasoolany yatloo 'alaihim aayaatina; wa maa kunnaa muhlikil quraaa illaa wa ahluhaa zaalimoon
Ve Rabbin, ana şehirlerine, halka ayetlerimizi okuyacak peygamber göndermedikçe şehirleri helak etmez ve biz, halkı zalim olan şehirlerden başka şehirleri helak etmedik.
Wa maaa ooteetum min shai'in famataa'ul hayaatid dunyaa wa zeenatuhaa; wa maa 'indal laahi khairunw wa abqaa; afalaa ta'qiloon
Ve size ne verildiyse, dünya yaşayışına ait metalardan, dünya ziynetinden ibaret ve Allah katındaki, daha hayırlıdır ve daha sürekli; hala mı akıl etmezsiniz?