بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
ٱقْتَرَبَتِ ٱلسَّاعَةُ وَٱنشَقَّ ٱلْقَمَرُ
Iqtarabatis Saa'atu wsan shaqqal qamar
Yaklaştı kıyamet ve yarıldı ay.
وَإِن يَرَوْا۟ ءَايَةًۭ يُعْرِضُوا۟ وَيَقُولُوا۟ سِحْرٌۭ مُّسْتَمِرٌّۭ
Wa iny yaraw aayatany yu'ridoo wa yaqooloo sihrum mustamirr
Ve onlar, bir delil gördüler mi yüz çevirirler de sürüp giden bir büyü derler.
وَكَذَّبُوا۟ وَٱتَّبَعُوٓا۟ أَهْوَآءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍۢ مُّسْتَقِرٌّۭ
Wa kazzaboo wattaba'ooo ahwaaa'ahum; wa kullu amrim mustaqirr
Ve yalanlarlar ve dileklerine uyarlar ve her iş, kararlaştırılmıştır.
وَلَقَدْ جَآءَهُم مِّنَ ٱلْأَنۢبَآءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
Wa laqad jaaa'ahum minal ambaaa'i maa feehi muzdajar
Ve andolsun, öyle haberler geldi onlara ki o haberlerde onları vazgeçirecek, onlara öğüt verecek şeyler vardı.
حِكْمَةٌۢ بَٰلِغَةٌۭ ۖ فَمَا تُغْنِ ٱلنُّذُرُ
Hikmatum baalighatun famaa tughnin nuzur
Yüksek hikmet vardı, derken korkutuşlar fayda vermedi gitti.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ ۘ يَوْمَ يَدْعُ ٱلدَّاعِ إِلَىٰ شَىْءٍۢ نُّكُرٍ
Fatawalla 'anhum; yawma yad'ud daa'i ilaa shai 'in nukur
Artık yüz çevir onlardan; o gün çağıran, hoşlanılmayan birşeye çağırır.
خُشَّعًا أَبْصَٰرُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ ٱلْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌۭ مُّنتَشِرٌۭ
khushsha'an absaaruhum yakrujoona minal ajdaasi ka annahum jaraadum muntashir
Gözleri yerde, kabirlerden çıkarlar, sanki onlar, dağılmış çekirgelerdir.
مُّهْطِعِينَ إِلَى ٱلدَّاعِ ۖ يَقُولُ ٱلْكَٰفِرُونَ هَٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌۭ
Muhti'eena ilad daa'i yaqoolul kafiroona haazaa yawmun 'asir
Yönelirler çağırana; kafirler, bugün derler, ne de zorlu gün.
۞ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍۢ فَكَذَّبُوا۟ عَبْدَنَا وَقَالُوا۟ مَجْنُونٌۭ وَٱزْدُجِرَ
Kazzabat qablahum qawmu Noohin fakazzaboo 'abdanaa wa qaaloo majnoo nunw wazdujir
Onlardan önce Nuh kavmi de kulumuzu yalanlamıştı ve delil dediler ona, pek fena incittiler onu.
فَدَعَا رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَغْلُوبٌۭ فَٱنتَصِرْ
Fada'aa Rabbahooo annee maghloobun fantasir
Derken Rabbine dua etti: Şüphe yok ki altoldum ben, artık sen yardım et bana.
فَفَتَحْنَآ أَبْوَٰبَ ٱلسَّمَآءِ بِمَآءٍۢ مُّنْهَمِرٍۢ
Fafatahnaaa abwaabas sa maaa'i bimaa'im munhamir
Derken açtık göklerin kapılarını da şarıl şarıl ardı gelmez yağmurlar yağdırdık.
وَفَجَّرْنَا ٱلْأَرْضَ عُيُونًۭا فَٱلْتَقَى ٱلْمَآءُ عَلَىٰٓ أَمْرٍۢ قَدْ قُدِرَ
Wa fajjamal arda 'uyoonan faltaqal maaa'u 'alaaa amrin qad qudir
Ve yerden de sular fışkırttık, derken sular, mukadder bir emre göre birleşti.
وَحَمَلْنَٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَٰحٍۢ وَدُسُرٍۢ
Wa hamalnaahu 'alaa zaati alwaahinw wa dusur
Ve onu, tahtalardan yapılmış ve mıhlarla kenetlenmiş bir gemide taşıdık.
تَجْرِى بِأَعْيُنِنَا جَزَآءًۭ لِّمَن كَانَ كُفِرَ
Tajree bi a'yuninaa jazaaa 'al liman kaana kufir
Gözümüzün önünde akıp giderdi; bir mükafattı nankörlük görene.
وَلَقَد تَّرَكْنَٰهَآ ءَايَةًۭ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍۢ
Wa laqat taraknaahaad aayatan fahal mim muddakir
Ve andolsun ki bir delil olarak bıraktık onu, fakat bir ibret alan mı var?
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Fakaifa kaana 'azaabee wa nuzur
Derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍۢ
Wa laqad yassamal Quraana liz zikri fahal mimmuddakir
Ve andolsun öğüt ve ibret için Kur'an'ı kolaylaştırdık, fakat bir ibret alan mı var?
كَذَّبَتْ عَادٌۭ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Kazzabat 'Aadun fakaifa kaana 'azaabee wa nuzur
Âd da yalanlamıştı, derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım?
إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًۭا صَرْصَرًۭا فِى يَوْمِ نَحْسٍۢ مُّسْتَمِرٍّۢ
Innaa arsalnaa 'alaihim reehan sarsaran fee Yawmi nahsim mustamirr
Şüphe yok ki sürüp giden uğursuz bir günde onlara bir kasırgadır yolladık.
تَنزِعُ ٱلنَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍۢ مُّنقَعِرٍۢ
Tanzi;un naasa ka anna huma'jaazu nakhlim munqa'ir
Onları kökünden koparmadaydı, sanki köklerinden kopup baş aşağı devrilen hurma kütükleriydi onlar.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
'Fakaifa kaana 'azaabee wa nuzur
Derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍۢ
Wa laqad yassamal Quraana liz zikri fahal mim muddakir
Ve andolsun ki öğüt ve ibret için Kur'an'ı kolaylaştırdık, fakat bir ibret alan mı var?
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِٱلنُّذُرِ
Kazzabat Samoodu binnuzur
Semud da korkutucuları yalanladı.
فَقَالُوٓا۟ أَبَشَرًۭا مِّنَّا وَٰحِدًۭا نَّتَّبِعُهُۥٓ إِنَّآ إِذًۭا لَّفِى ضَلَٰلٍۢ وَسُعُرٍ
Faqaalooo a-basharam minnaa waahidan nattabi'uhooo innaa izal lafee dalaalinw wa su'ur
Derken bizden bir adama mı uyacağız dediler, gerçekten de o zaman elbette sapıklığa düşeriz, ateşlere yanarkavruluruz.
أَءُلْقِىَ ٱلذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنۢ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌۭ
'A-ulqiyaz zikru 'alaihi mim baininaa bal huwa kazzaabun ashir
Vahiy, içimizden gelegele ona mı geliyor? Hayır, o, yalancı kendini beğenmiş birisi.
سَيَعْلَمُونَ غَدًۭا مَّنِ ٱلْكَذَّابُ ٱلْأَشِرُ
Sa-ya'lamoona ghadam manil kazzaabul ashir
Yarın bilirler kimmiş yalancı kendini beğenmiş.
إِنَّا مُرْسِلُوا۟ ٱلنَّاقَةِ فِتْنَةًۭ لَّهُمْ فَٱرْتَقِبْهُمْ وَٱصْطَبِرْ
Innaa mursilun naaqati fitnatal lahum fartaqibhum wastabir
Şüphe yok ki onları sınamak için dişi deveyi gönderiyoruz, artık gözetle onları ve dayan.
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ ٱلْمَآءَ قِسْمَةٌۢ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍۢ مُّحْتَضَرٌۭ
Wa nabbi'hum annal maaa'a qismatum bainahum kullu shirbim muhtadar
Ve haber ver onlara, su, aralarında paylaştırılmıştır, her bölük, nöbetinde hazır olur, su alır.
فَنَادَوْا۟ صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Fanaadaw saahibahum fata'aataa fa'aqar
Derken arkadaşlarına seslendiler, derken kılıcını çekti de devenin ayaklarını kesti, öldürdü.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Fakaifa kaana 'azaabee wa nuzur
Derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım?