بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
إِذَا وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ
Izaa waqa'atil waaqi'ah
Ansızın kopacak kıyamet kopunca.
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ
Laisa liwaq'atihaa kaazibah
Kopacağına dair söylenen sözlerde yalan yok.
خَافِضَةٌۭ رَّافِعَةٌ
Khafidatur raafi'ah
Halkı alçaltır, yüceltir.
إِذَا رُجَّتِ ٱلْأَرْضُ رَجًّۭا
Izaa rujjatil ardu rajjaa
Yeryüzü şiddetli bir sarsıntıyla sarsılınca.
وَبُسَّتِ ٱلْجِبَالُ بَسًّۭا
Wa bussatil jibaalu bassaa
Ve dağlar, paramparça olunca.
فَكَانَتْ هَبَآءًۭ مُّنۢبَثًّۭا
Fakaanat habaaa'am mumbassaa
Dağılmış zerre zerre toz haline gelince.
وَكُنتُمْ أَزْوَٰجًۭا ثَلَٰثَةًۭ
Wa kuntum azwaajan salaasah
Artık üç bölük olursunuz siz.
فَأَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ
Fa as haabul maimanati maaa as haabul maimanah
Sağ taraf ehli, ama ne de sağ taraf ehli.
وَأَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ
Wa as haabul mash'amati maaa as haabul mash'amah
Ve sol taraf ehli, ama ne de sol taraf ehli.
وَٱلسَّٰبِقُونَ ٱلسَّٰبِقُونَ
Wassaabiqoonas saabiqoon
Ve bir de ileri geçenler ki herkesi geçmişlerdir.
أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلْمُقَرَّبُونَ
Ulaaa'ikal muqarraboon
Onlardır mabutlarına yaklaştırılanlar.
فِى جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
Fee Jannaatin Na'eem
Naim cennetlerinde.
ثُلَّةٌۭ مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ
Sullatum minal awwaleen
Öncekilerin birçoğu.
وَقَلِيلٌۭ مِّنَ ٱلْءَاخِرِينَ
Wa qaleelum minal aa khireen
Sonra gelenlerdense azı onlardan.
عَلَىٰ سُرُرٍۢ مَّوْضُونَةٍۢ
'Alaa sururim mawdoonah
Altınlarla, mücevherlerle bezenmiş tahtlarda otururlar.
مُّتَّكِـِٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَٰبِلِينَ
Muttaki'eena 'alaihaa mutaqabileen
Onlara yaslanırlar, birbirlerine karşı.
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌۭ مُّخَلَّدُونَ
Yatoofu 'alaihim wildaa num mukkhalladoon
İhtiyarlamıyan delikanlı hizmetçiler dolaşır etraflarında.
بِأَكْوَابٍۢ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍۢ مِّن مَّعِينٍۢ
Bi akwaabinw wa abaareeq
Kaynağından doldurulmuş şaraplarla dolu taslarla ve ibriklerle ve kadehlerle.
لَّا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنزِفُونَ
Laa yusadda'oona 'anhaa wa laa yunzifoon
O şaraptan başları da ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
وَفَٰكِهَةٍۢ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ
Wa faakihatim mimmaa yatakhaiyaroon
Beğendikleri meyvelerden.
وَلَحْمِ طَيْرٍۢ مِّمَّا يَشْتَهُونَ
Wa lahmi tairim mimmaa yashtahoon
İstedikleri kuş etlerinden sunulur onlara.
وَحُورٌ عِينٌۭ
Wa hoorun'een
Ve onlara kara gözlü huriler de var ki.
كَأَمْثَٰلِ ٱللُّؤْلُؤِ ٱلْمَكْنُونِ
Ka amsaalil lu'lu'il maknoon
Sanki haznelerde saklanmış inciler.
جَزَآءًۢ بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
Jazaaa'am bimaa kaanoo ya'maloon
Yaptıklarına karşılık.
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًۭا وَلَا تَأْثِيمًا
Laa yasma'oona feehaa laghwanw wa laa taaseemaa
Orada boş ve çirkin bir söz de duymazlar, günaha ait bir söz de.
إِلَّا قِيلًۭا سَلَٰمًۭا سَلَٰمًۭا
Illaa qeelan salaaman salaamaa
Ancak, esenlik size, esenlik denir.
وَأَصْحَٰبُ ٱلْيَمِينِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْيَمِينِ
Wa as haabul yameeni maaa as haabul Yameen
Ve sağ taraf ehli, ama ne de sağ taraf ehli.
فِى سِدْرٍۢ مَّخْضُودٍۢ
Fee sidrim makhdood
Dikensiz sedir ağaçlarıyla.
وَطَلْحٍۢ مَّنضُودٍۢ
Wa talhim mandood
Ve meyveleri birbirine yaslanıp istiflenmiş muz ağaçlarıyla dolu bir yerdedir onlar.
وَظِلٍّۢ مَّمْدُودٍۢ
Wa zillim mamdood
Ve uzayıp giden bir gölgelik.