بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
إِذَا ٱلشَّمْسُ كُوِّرَتْ
Izash shamsu kuwwirat
Güneş dürülünce.
وَإِذَا ٱلنُّجُومُ ٱنكَدَرَتْ
Wa izan nujoomun kadarat
Ve yıldızlar kararınca.
وَإِذَا ٱلْجِبَالُ سُيِّرَتْ
Wa izal jibaalu suyyirat
Ve dağlar yürütülünce.
وَإِذَا ٱلْعِشَارُ عُطِّلَتْ
Wa izal 'ishaaru 'uttilat
Ve dişi develer bile başı boş bırakılınca.
وَإِذَا ٱلْوُحُوشُ حُشِرَتْ
Wa izal wuhooshu hushirat
Ve vahşi hayvanlar bile bir araya toplanınca.
وَإِذَا ٱلْبِحَارُ سُجِّرَتْ
Wa izal bihaaru sujjirat
Ve denizler, coşup kabarınca.
وَإِذَا ٱلنُّفُوسُ زُوِّجَتْ
Wa izan nufoosu zuwwijat
Ve insanlar, haldeşleriyle birleşince.
وَإِذَا ٱلْمَوْءُۥدَةُ سُئِلَتْ
Wa izal maw'oodatu su'ilat
Diridiri gömülen kıza sorulunca.
بِأَىِّ ذَنۢبٍۢ قُتِلَتْ
Bi ayyi zambin qutilat
Hangi suç yüzünden öldürüldün diye.
وَإِذَا ٱلصُّحُفُ نُشِرَتْ
Wa izas suhufu nushirat
Ve sahifeler dağılınca.
وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ كُشِطَتْ
Wa izas samaaa'u kushitat
Ve göğün perdesi kaldırılınca.
وَإِذَا ٱلْجَحِيمُ سُعِّرَتْ
Wa izal jaheemu su'-'irat
Ve cehennem alevlendirilince.
وَإِذَا ٱلْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ
Wa izal jannatu uzlifat
Ve cennet yaklaştırılınca.
عَلِمَتْ نَفْسٌۭ مَّآ أَحْضَرَتْ
'Alimat nafsum maaa ahdarat
Herkes bilir ne hazırladığını.
فَلَآ أُقْسِمُ بِٱلْخُنَّسِ
Falaaa uqsimu bil khunnas
Artık andolsun dönüp kaybolan.
ٱلْجَوَارِ ٱلْكُنَّسِ
Al jawaaril kunnas
Doğup yürüyen ve burçlarına giren yıldızlara.
وَٱلَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ
Wallaili izaa 'as'as
Ve geçmeye başladığı çağda, geceye.
وَٱلصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ
Wassubhi izaa tanaffas
Ve ışıdığı çağda, sabaha.
إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍۢ كَرِيمٍۢ
Innahoo laqawlu rasoolin kareem
Şüphe yok ki Kur'an, büyük bir elçinin sözüdür.
ذِى قُوَّةٍ عِندَ ذِى ٱلْعَرْشِ مَكِينٍۢ
Zee quwwatin 'inda zil 'arshi makeen
Kuvvetlidir, arş sahibinin katında kadri yüce.
مُّطَاعٍۢ ثَمَّ أَمِينٍۢ
Mutaa'in samma ameen
İtaat edilir, emniyetlidir de.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍۢ
Wa maa saahibukum bimajnoon
Sizinle konuşan, deli değildir.
وَلَقَدْ رَءَاهُ بِٱلْأُفُقِ ٱلْمُبِينِ
Wa laqad ra aahu bilufuqil mubeen
Ve andolsun, onu, apaydın tanyerinde gördü.
وَمَا هُوَ عَلَى ٱلْغَيْبِ بِضَنِينٍۢ
Wa maa huwa 'alal ghaibi bidaneen
Arkadaşınız, gizli şeyler hakkında da nekes değildir.
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَٰنٍۢ رَّجِيمٍۢ
Wa maa huwa biqawli shaitaanir rajeem
Ve Kur'an, taşlanmış Şeytan'ın sözü de değildir.
فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ
Fa ayna tazhaboon
Artık nereye gidiyorsunuz öyleyse?
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌۭ لِّلْعَٰلَمِينَ
In huwa illaa zikrul lil'aalameen
O, bütün alemlere bir öğüttür ancak.
لِمَن شَآءَ مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ
Liman shaaa'a minkum ai yastaqeem
Ve hele içinizden doğru hareket etmek isteyene.
وَمَا تَشَآءُونَ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Wa maa tashaaa'oona illaaa ai yashaaa 'al laahu Rabbul 'Aalameen
Ve isteyemezsiniz, alemlerin Rabbi Allah istemedikçe.