بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰٓ
'Abasa wa tawallaa.
Yüzünü ekşitti ve döndürdü.
أَن جَآءَهُ ٱلْأَعْمَىٰ
An jaa-ahul 'a-maa
Yanına kör geldi diye.
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُۥ يَزَّكَّىٰٓ
Wa maa yudreeka la'allahu yaz zakkaa.
Belki o, arınacaktır, ne bilirsin?
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ ٱلذِّكْرَىٰٓ
Au yaz zak karu fatanfa 'ahuz zikraa.
Yahut da öğüt alacaktır da ondan faydalanacaktır.
أَمَّا مَنِ ٱسْتَغْنَىٰ
Amma manis taghnaa
Fakat ihtiyacı olmayana gelince.
فَأَنتَ لَهُۥ تَصَدَّىٰ
Fa-anta lahu tasaddaa
Artık sen onun üstüne düştükçe düşüyorsun.
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ
Wa ma 'alaika allaa yaz zakka.
O arınmazsa sana ne?
وَأَمَّا مَن جَآءَكَ يَسْعَىٰ
Wa amma man jaa-aka yas'a
Ve fakat sana koşup gelen.
وَهُوَ يَخْشَىٰ
Wahuwa yakhshaa
Ve korkan kişi.
فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ
Fa-anta 'anhu talah haa.
Sen ondan gaflet ediyor, ona aldırış bile etmiyorsun.
كَلَّآ إِنَّهَا تَذْكِرَةٌۭ
Kalla innaha tazkirah
Öyle değil, şüphe yok ki Kur'an, ancak bir öğüttür.
فَمَن شَآءَ ذَكَرَهُۥ
Faman shaa a zakarah
Dileyen dinler, öğüt alır.
فِى صُحُفٍۢ مُّكَرَّمَةٍۢ
Fi suhufim mukar rama
Büyük, şerefli sayfalardadır.
مَّرْفُوعَةٍۢ مُّطَهَّرَةٍۭ
Marfoo'atim mutah hara
Yüceltilmiştir, arıtılmıştır.
بِأَيْدِى سَفَرَةٍۢ
Bi'aidee safara
Yazıcıların ellerinde.
كِرَامٍۭ بَرَرَةٍۢ
Kiraamim bararah.
Büyüklerdir, hayırlı ve itaatlilerdir.
قُتِلَ ٱلْإِنسَٰنُ مَآ أَكْفَرَهُۥ
Qutilal-insanu maa akfarah.
Geberesice insan, ne de kafirdir.
مِنْ أَىِّ شَىْءٍ خَلَقَهُۥ
Min aiyyi shai-in Khalaq
Onu, neden yaratmıştır?
مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُۥ فَقَدَّرَهُۥ
Min nutfah; khalaqahu faqad-darah.
Bir katre sudan; yaratmıştır onu da halden hale döndürmüştür.
ثُمَّ ٱلسَّبِيلَ يَسَّرَهُۥ
Thummas sabeela yas-sarah
Sonra ona yolu kolaylatmıştır da dünyaya getirmiştir.
ثُمَّ أَمَاتَهُۥ فَأَقْبَرَهُۥ
Thumma amatahu fa-aqbarah
Sonra öldürmüştür onu da kabre sokmuştur.
ثُمَّ إِذَا شَآءَ أَنشَرَهُۥ
Thumma iza shaa-a ansharah
Sonra da dilerse diriltir onu.
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَآ أَمَرَهُۥ
Kalla lamma yaqdi maa amarah.
Gerçekten de insan, onun emrini tam yerine getirmedi gitti.
فَلْيَنظُرِ ٱلْإِنسَٰنُ إِلَىٰ طَعَامِهِۦٓ
Falyanzuril insanu ilaa ta-amih
Artık insan, yediğine de bir baksın.
أَنَّا صَبَبْنَا ٱلْمَآءَ صَبًّۭا
Anna sabab nalmaa-a sabba.
Şüphe yok ki biz, bir yağmurdur, yağdırdık.
ثُمَّ شَقَقْنَا ٱلْأَرْضَ شَقًّۭا
Thumma sha qaqnal-arda shaqqa.
Sonra yeryüzünü bir iyice yardık.
فَأَنۢبَتْنَا فِيهَا حَبًّۭا
Fa ambatna feeha habba
Derken orada tohumlar bitirdik.
وَعِنَبًۭا وَقَضْبًۭا
Wa 'inabaw-wa qadba
Ve üzüm ve yoncalar.
وَزَيْتُونًۭا وَنَخْلًۭا
Wa zaitoonaw wanakh la'
Ve zeytin ve hurma.
وَحَدَآئِقَ غُلْبًۭا
Wa hadaa-iqa ghulba
Ve çeşitli büyük ağaçları bulunan bahçeler.
وَفَٰكِهَةًۭ وَأَبًّۭا
Wa faki hataw-wa abba.
Ve meyveler ve otlaklar.
مَّتَٰعًۭا لَّكُمْ وَلِأَنْعَٰمِكُمْ
Mata'al-lakum wa li-an'amikum.
Sizin ve hayvanlarınızın faydası için.
فَإِذَا جَآءَتِ ٱلصَّآخَّةُ
Faiza jaa-atis saakhah.
Derken adeta kulakları sağır eden o bağırış gelip çattı mı.
يَوْمَ يَفِرُّ ٱلْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ
Yauma yafir-rul mar-u min akheeh
O gün, bir gündür ki kişi kaçar kardeşinden.
وَأُمِّهِۦ وَأَبِيهِ
Wa ummihee wa abeeh
Ve anasından ve babasından.
وَصَٰحِبَتِهِۦ وَبَنِيهِ
Wa sahi batihee wa baneeh.
Ve eşinden ve çocuğundan.
لِكُلِّ ٱمْرِئٍۢ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍۢ شَأْنٌۭ يُغْنِيهِ
Likul limri-im-minuhm yaumaa-izin shaa nuy-yughneeh
Ve onların herbirinin bir derdi var ki başkalarına bakmaya vakti bile yok.
وُجُوهٌۭ يَوْمَئِذٍۢ مُّسْفِرَةٌۭ
Wujoo huny-yauma-izim-musfira;
Nice yüzler o gün parılparıl parlar.
ضَاحِكَةٌۭ مُّسْتَبْشِرَةٌۭ
Dahi katum mustab shirah
Güler, sevinir.
وَوُجُوهٌۭ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۭ
Wa wujoohuy yauma-izin 'alaiha ghabar a
Ve nice yüzler o gün tozlarla bulanır.
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
Tarhaquha qatarah.
Üstlerine bir karalıktır çöker.
أُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْكَفَرَةُ ٱلْفَجَرَةُ
Ulaa-ika humul-kafa ratul-fajarah.
İşte onlardır kafirler, suçlular.