Amharic - ሳዲቅ & ሳኒ ሐቢብ Arabic - تفسير المیسر Azərbaycanca - Alikhan Musayev Bengali - জহুরুল হক Bosnian - Besim Korkut Deutsch - Abu Rida Muhammad ibn Ahmad Deutsch - Bubenheim & Elyas Deutsch - Adel Theodor Khoury English - Sayyid Abul Ala Maududi English - Saheeh International English - Mohammad Habib Shakir English - Abdullah Yusuf Ali Español - Muhammad Isa García Farsi - آیتی Français - Muhammad Hamidullah Indonesian - Kementerian Agama Italiano - Hamza Roberto Piccardo Japanese - 日本語翻訳 Korean - 한국어 번역 Kurdish - تهفسیری ئاسان Malay - Basmeih Русский - Эльмир Кулиев Русский - Аль-Мунтахаб Svenska - Bernström Tajik - Оятӣ Türkçe - Abdulbakî Gölpınarlı Türkçe - Yasar Nuri Öztürk Tatarça - Ногмани тәфсире Українська - Михайло Якубович Urdu - جالندہری Ozbek - Мухаммад Содик Chinese - 穆罕默德马健
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
قَالَ فَأْتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Qaala faati biheee in kunta minas saadiqeen
Dedi: "Hadi getir onu ortaya, eğer doğru sözlülerden isen!"
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ ثُعْبَانٌۭ مُّبِينٌۭ
Fa alqaa 'asaahu fa izaaa hiya su'baanum mubeen
O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş.
وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِىَ بَيْضَآءُ لِلنَّٰظِرِينَ
Wa naza'a yadahoo faizaa hiya baidaaa'u linnaa zireen
Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi.
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُۥٓ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٌۭ
Qaala lilmala-i hawlahooo inna haazaa lasaahirun 'aleem
Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü;
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِۦ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Yureedu ai yukhrijakum min ardikum bisihrihee famaazaa taamuroon
Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"
قَالُوٓا۟ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَٱبْعَثْ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ
Qaalooo arjih wa akhaahu wab'as filmadaaa'ini haashireen
Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder,
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍۢ
Yaatooka bikulli sah haarin 'aleem
Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler."
فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَٰتِ يَوْمٍۢ مَّعْلُومٍۢ
Fa jumi'as saharatu limeeqaati Yawmim ma'loom
Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi.
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
Wa qeela linnaasi hal antum mujtami'oon
Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَٰلِبِينَ
La'allanaa nattabi'us saharata in kaanoo humul ghaalibeen
"Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."
فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُوا۟ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَٰلِبِينَ
Falammaa jaaa'as saharatu qaaloo li Fir'awna a'inna lanaa la ajjran in kunnaa nahnul ghaalibeen
Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?"
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًۭا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ
Qaala na'am wa innakum izal laminal muqarrabeen
"Evet, dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ
Qaala lahum Moosaaa alqoo maaa antum mulqoon
Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!"
فَأَلْقَوْا۟ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا۟ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَٰلِبُونَ
Fa alqaw hibaalahum wa 'isiyyahum wa qaaloo bi'izzati Fir'awna innaa lanahnul ghaaliboon
Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz."
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Fa alqaa Moosaa 'asaahu fa izaa hiya talqafu maa yaafikoon
Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.
فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ
Fa ulqiyas saharatu saajideen
Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar.
قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Qaalooo aamannaa bi Rabbil 'aalameen
Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi'ne."
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ
Rabbi Moosaa wa Haaroon
"Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbine."
قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَٰفٍۢ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
Qaala aamantum lahoo qabla an aazana lakum innahoo lakabeerukumul lazee 'alla makumus sihra falasawfa ta'lamoon; la uqatti'anna aidiyakum wa arjulakum min khilaafinw wa la usallibanna kum ajma'een
Firavun haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım."
قَالُوا۟ لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
Qaaloo la daira innaaa ilaa Rabbinaa munqalliboon
Dediler: "Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz,
إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَٰيَٰنَآ أَن كُنَّآ أَوَّلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Innaa natma'u ai yaghfira lanaa Rabbunna khataa yaanaaa an kunnaaa awwalal mu'mineen
Ümidimiz odur ki, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk."
۞ وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
Wa awhainaaa ilaa Moosaaa an asri bi'ibaadeee innakum muttaba'oon
Mûsa'ya şunu vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ
Fa arsala Fir'awnu filmadaaa'ini haashireen
Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:
إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌۭ قَلِيلُونَ
Inna haaa'ulaaa'i lashir zimatun qaleeloon
"Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur."
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ
Wa innahum lanaa laghaaa'izoon
"Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar."
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَٰذِرُونَ
Wa innaa lajamee'un haaziroon
"Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz."
فَأَخْرَجْنَٰهُم مِّن جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍۢ
Fa akhrajnaahum min Jannaatinw wa 'uyoon
Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.
وَكُنُوزٍۢ وَمَقَامٍۢ كَرِيمٍۢ
Wa kunoozinw wa ma qaamin kareem
Hazinelerinden, mutlu-kutlu yerlerinden ettik.
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَٰهَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
Kazaalika wa awrasnaahaa Baneee Israaa'eel
Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık.
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
Fa atba'oohum mushriqeen
Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.