بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
Wa burrizatil Jaheemu lilghaaween
Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir.
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
Wa qeela lahum aina maa kuntum ta'budoon
Denir ki onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?"
مِن دُونِ ٱللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
Min doonil laahi hal yansuroonakum aw yantasiroon
"Allah'ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?"
فَكُبْكِبُوا۟ فِيهَا هُمْ وَٱلْغَاوُۥنَ
Fakubkiboo feehaa hum walghaawoon
Ardından onlar ve öteki azgınlar cehennemin içine tıkılmıştır.
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
Wa junoodu Ibleesa ajma'oon
İblis orduları toplu haldedir.
قَالُوا۟ وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
Qaaloo wa hum feehaa yakkhtasimoon
Onun içinde birbiriyle çekişirlerken şöyle derler:
تَٱللَّهِ إِن كُنَّا لَفِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍ
Tallaahi in kunnaa lafee dalaalim mubeen
"Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz."
إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Iz nusawweekum bi Rabbil 'aalameen
"Çünkü sizi âlemlerin Rabbi'yle aynı düzeyde tutuyorduk."
وَمَآ أَضَلَّنَآ إِلَّا ٱلْمُجْرِمُونَ
Wa maaa adallanaaa illal mujrimoon
"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."
فَمَا لَنَا مِن شَٰفِعِينَ
Famaa lanaa min shaa fi'een
"Artık ne şefaatçilerimiz var,
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍۢ
Wa laa sadeeqin hameem
Ne sıcak-samimi bir dostumuz."
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةًۭ فَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Falaw anna lanaa karratan fanakoona minal mu'mineen
"Keşke bir dönüşümüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik."
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Inna fee zaalika la Aayatanw wa maa kaana aksaruhum mu'mineen
Kuşkusuz, bütün bunlarda mutlaka bir ibret vardır. Ama onların çoğu müminler değil.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Wa inna Rabbaka la Huwal 'Azeezur Raheem
Ve kuşkusuz senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
Kazzabat qawmu Noohinil Mursaleen
Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı.
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Iz qaala lahum akhoohum Noohun alaa tattaqoon
Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: "Siz hiç sakınmıyor musunuz/"
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ
Innee lakum Rasoolun ameen
"Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm."
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Fattaqullaaha wa atee'oon
"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Wa maaa as'alukum 'alaihi min ajrin in ajriya illaa 'alaa Rabbil 'aalameen
"Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin Rabbi'ndedir.
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Fattaqul laaha wa atee'oon
"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."
۞ قَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لَكَ وَٱتَّبَعَكَ ٱلْأَرْذَلُونَ
Qaalooo anu'minu laka wattaba 'akal arzaloon
Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor."
قَالَ وَمَا عِلْمِى بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
Qaala wa maa 'ilmee bimaa kaanoo ya'maloon
Nûh dedi: "Onların yaptıklarına ilişkin bir ilmim yok."
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّى ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ
In hisaabuhum illaa 'alaa Rabbee law tash'uroon
"Onların hesabı Rabbimden başkasına ait değildir. Bir düşünebilseniz!"
وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Wa maaa ana bitaaridil mu'mineen
"Ben iman etmiş insanları kovamam."
إِنْ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٌۭ مُّبِينٌۭ
In ana illaa nazeerum mubeen
"Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktayım."
قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَٰنُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمَرْجُومِينَ
Qaaloo la'il lam tantahi yaa Noohu latakoonanna minal marjoomeen
Dediler: "Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan olacaksın."
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِى كَذَّبُونِ
Qaala Rabbi inna qawmee kazzaboon
Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı."
فَٱفْتَحْ بَيْنِى وَبَيْنَهُمْ فَتْحًۭا وَنَجِّنِى وَمَن مَّعِىَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Faftab bainee wa bai nahum fat hanw wa najjinee wa mam ma'iya minal mu'mineen
"Artık benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."
فَأَنجَيْنَٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ
Fa anjainaahu wa mamma'ahoo fil fulkil mashhoon
Bunun üzerine biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık.
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ ٱلْبَاقِينَ
Summa aghraqnaa ba'dul baaqeen
Sonra dışta kalanları boğduk.