Amharic - ሳዲቅ & ሳኒ ሐቢብ Arabic - تفسير المیسر Azərbaycanca - Alikhan Musayev Bengali - জহুরুল হক Bosnian - Besim Korkut Deutsch - Abu Rida Muhammad ibn Ahmad Deutsch - Bubenheim & Elyas Deutsch - Adel Theodor Khoury English - Sayyid Abul Ala Maududi English - Saheeh International English - Mohammad Habib Shakir English - Abdullah Yusuf Ali Español - Muhammad Isa García Farsi - آیتی Français - Muhammad Hamidullah Indonesian - Kementerian Agama Italiano - Hamza Roberto Piccardo Japanese - 日本語翻訳 Korean - 한국어 번역 Kurdish - تهفسیری ئاسان Malay - Basmeih Русский - Эльмир Кулиев Русский - Аль-Мунтахаб Svenska - Bernström Tajik - Оятӣ Türkçe - Abdulbakî Gölpınarlı Türkçe - Yasar Nuri Öztürk Tatarça - Ногмани тәфсире Українська - Михайло Якубович Urdu - جالندہری Ozbek - Мухаммад Содик Chinese - 穆罕默德马健
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلْبُرُوجِ
Wassamaaa'i zaatil burooj
Yemin olsun o burçlarla dolu göğe,
وَٱلْيَوْمِ ٱلْمَوْعُودِ
Wal yawmil maw'ood
O vaat olunan güne,
وَشَاهِدٍۢ وَمَشْهُودٍۢ
Wa shaahidinw wa mashhood
Tanıklık edene, tanıklık edilene/seyredene, seyredilene,
قُتِلَ أَصْحَٰبُ ٱلْأُخْدُودِ
Qutila as haabul ukhdood
Ki gebertildi o hendekçi grup/o kamçıları hendek gibi iz bırakan herifler,
ٱلنَّارِ ذَاتِ ٱلْوَقُودِ
Annaari zaatil waqood
O tutuşturulan ateşin adamları,
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۭ
Iz hum 'alaihaa qu'ood
Onlar onun başında oturmuşlardı.
وَهُمْ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ بِٱلْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌۭ
Wa hum 'alaa maa yaf'aloona bilmu 'mineena shuhood
Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
وَمَا نَقَمُوا۟ مِنْهُمْ إِلَّآ أَن يُؤْمِنُوا۟ بِٱللَّهِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَمِيدِ
Wa maa naqamoo minhum illaaa aiyu'minoo billaahil 'azeezil Hameed
Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öc alıyorlardı.
ٱلَّذِى لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ شَهِيدٌ
Allazee lahoo mulkus samaawaati wal ard; wallaahu 'alaa kulli shai 'in Shaheed
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ فَتَنُوا۟ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا۟ فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ ٱلْحَرِيقِ
Innal lazeena fatanul mu'mineena wal mu'minaati summa lam yatooboo falahum 'azaabu Jahannama wa lahum 'azaabul hareeq
Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمْ جَنَّٰتٌۭ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۚ ذَٰلِكَ ٱلْفَوْزُ ٱلْكَبِيرُ
Innal lazeena aamanoo wa 'amilus saalihaati lahum Jannaatun tajree min tahtihal anhaar; zaalikal fawzul kabeer
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ
Inna batsha Rabbika lashadeed
Hiç kuşkusuz, Rabbinin yakalayışı/çarpışı çok şiddetlidir.
إِنَّهُۥ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ
Innahoo Huwa yubdi'u wa yu'eed
İlk yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!!
وَهُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلْوَدُودُ
Wa Huwal Ghafoorul Wadood
Gafûr O'dur, Vedûd O!
ذُو ٱلْعَرْشِ ٱلْمَجِيدُ
Zul 'Arshil Majeed
Arşın sahibidir; Mecîd'dir, şanı yüce olandır!
فَعَّالٌۭ لِّمَا يُرِيدُ
Fa' 'aalul limaa yureed
İstediğini hemen yapandır.
هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ٱلْجُنُودِ
Hal ataaka hadeesul junood
Geldi mi sana orduların haberi?
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ
Fir'awna wa Samood
Yani Firavun ve Semûd'un?
بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فِى تَكْذِيبٍۢ
Balil lazeena kafaroo fee takzeeb
Gerçek şu ki, inkâr edenler bir yalanlama içindedirler.
وَٱللَّهُ مِن وَرَآئِهِم مُّحِيطٌۢ
Wallaahu minw waraaa'ihim muheet
Allah ise onları arkalarından kuşatmış bulunuyor.
بَلْ هُوَ قُرْءَانٌۭ مَّجِيدٌۭ
Bal huwa Quraanum Majeed
İş onların iddialarının aksinedir! O, çok yüce bir Kur'an'dır.
فِى لَوْحٍۢ مَّحْفُوظٍۭ
Fee Lawhim Mahfooz
Korunmuş bir levhada/Levh-i Mahfûz'dadır.